Kaygının geleceğe yönelik bir tehdit ya da tehlike algısı söz konusu olduğunda devreye giren bir duygu olduğu ve Korona günlerindeki tehdit ve tehlike algısının insandaki tehdit sistemlerini alarma geçirdiğini daha önceki yazımda belirtmiştim. Tehdit sistemleri devreye girince, sistem tehlike aramaya başlar. Birey bedenine odaklanarak korona virüse bağlı oluşabilecek bedensel belirtileri taramaya başlar. ‘Nefes yeterince tutulabiliyor mu? Ateş yükseliyor mu? Halsizlik ve çeşitli ağrılar oluyor mu?’ biçimindeki taramalar sıkça yapılmaya başlanır. Tabii ki tarama yalnızca bedensel belirtilerle sınırlı kalmayacaktır. Korona virüsle ilgili hiçbir yeni haberi atlamamak için sosyal medya da ciddi bir zaman harcanacak, tüm yeni bilgiler de bir tarama sürecine sokulacaktır. Tarama sonucunda elde edilen bulgular bir bilgi işleme sürecinden geçirilir ve bu işlem sırasında kaygının düzeyine bağlı olarak aşağıda sözü edilen bazı bilgi işlemleme hataları da devreye girebilir.
İnsan yalnızca aradığını bulur ve bu dünyada ne aranırsa bulunacak şey o olacaktır. Beden taraması yapan zihin, kendisinde veya sevdiklerinde herhangi bir belirti görürse bu sıradan belirtiyi felaketleştirme eğilimi içine girer. Göğüste hissedilen gerginlik hissi, sıradan baş ağrıları, geçici yorgunluk ve kas ağrıları artık korona virüs belirtileri gibi algılanmaktadır. Sevdiklerinizden birinde ortaya çıkan herhangi bir belirti olursa zihniniz onları kaybedeceğinizle ilgili düşünceler, hatta görüntüler oluşturabilir.
Endişe, kaygı duygusunu ve belirsizliğin oluşturabileceği olası felaketleri azaltmak için devreye girer. Tehlike arayan kaygılı zihin, önce olası tüm felaketlerin senaryolarını hayal etmekte, ardından bu senaryoların gerçekleşmesini önlemeye ya da oluşursa onları en uygun biçimde yönetmeye yönelik düşünceler üretmektedir. Aslında üretilenlerin hiçbirisi henüz olmamıştır. Endişelenmenin amacı belirsizliği yok etmek olduğundan, önce ”ya şöyle olursa, ya böyle olursa” gibi sorular sormakta, ardından bu sorulara cevap aramaktadır. “Ya alışverişe gittiğimde çevremde biri hapşırır ve beni hasta ederse?”, “Ya çalışmakta olan eşim virüsü kaparsa?”, “Ya belirtisi olmayan, ancak hastalığı taşıyan biriysem?” gibi soruların kesin cevapları yoktur. Cevabı olanlar ise ancak kısa süre rahatlatacaktır. Çünkü bazı yanıtlar ancak anlık bulunabilir. Virüsü taşıyıp taşımadığınıza dair bir bilgiye ulaşmak için bugün test yaptırabilseniz ve test sonucu negatif gelse bile 3 gün sonra aynı testin sonucunun negatif olacağına dair hiçbir garanti yoktur. Bu gerçek Korona günlerinde belirsizlikle daha barışık yaşamamız gerektiğini ortaya koyar.
Felaket günlerinde ortalıkta dolaşan birçok kirlenmiş bilgi vardır, ancak hiçbiri kesinlik taşımamaktadır. Bilgi güvenilir gelmediğinde, zihinleriniz duygu ve sezgilerinizin gerçeği daha iyi yansıttığını fısıldayabilir. Duygular bize neye ihtiyacımız olduğuna dair önemi bilgiler vermelerine rağmen her zaman en güvenilir bilgi kaynakları değildirler. 'Eğer kaygılanıyorsam tehlike yakındır.' şeklinde bir sonuç çıkarmak ne kadar uygunsuzsa, 'Eğer kendimi rahat hissediyorsam güvendeyim.' şeklinde sonuç çıkarmak da bir o kadar uygunsuzdur. İlki temeli olmayan bir kaygıya neden olurken, ikincisi önlem almamızın önünü keser.
Kişinin tahminlerinin gerçekle karıştırılmasıdır falcılık. Geleceğe ilişkin belirsizliği tahminlerle geçiştirmek için yapılır. 'Bu belirsizlik beni çıldırtacak.” ya da 'Bu durum bir süre daha böyle devam ederse hem sağlık hem de ekonomik yönden çökeceğiz.' şeklindeki söylemler kısmen doğruluk içerseler de hepsi tahmin edilmesi güç olan gelecekle ilgili falcılık içermektedir.
Bilgi diyetine girmek: İnsanlar olumsuzu düşünme ve olumsuzu daha iyi hatırlama eğilimindedir. Medya zihinlerimizin olumsuza, belirsizliğe ve tehlikeye daha duyarlı ve odaklı olduğunu bildiğinden olumsuzla ilgili daha çok bilgi ve dramatik görüntü verme eğilimi içine girer. Medya iletişim araçlarının amacının izlenmeyi arttırmak olduğu düşünülürse bu anlaşılır bir tutum olacaktır. Çeşitli olumsuzluklar içeren bilgi bombardımanını azaltmak için medya ile geçirilen zamanı sınırlandırmak ve ulaşılabilir-güvenilebilir bilgi kaynaklarını seçmek, felaket zamanlarında yararlı hatta gerekli olacaktır.
Zihnindeki felaket senaryolarına kendisini sıklıkla kaptıran kişiler için Korona virüsle ilgili bilinen bazı gerçekleri akılda tutmak yararlı olabilir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
- Bu salgının sonunda bugün tanıdığınız ve sevdiğiniz insanların büyük bir kısmı sizinle birlikte yaşamaya ve yaşlanmaya devam edeceklerdir.
- Gerekli önlemeleri alırsanız hastalığa yakalanma riski yüksek değildir.
- Hastalığa yakalananların çoğu hastalığı hafif geçirmektedir.
- Hastalığın ağır biçimini geçiriyor olsanız bile bu hastalıktan ölüm oranı %2 ile %3 arasında değişmektedir. Bu, hastalığa yakalananların %97'si ile %98'inin iyileşiyor olması anlamına gelir
- Alınması gerekli hijyenik tedbirlerin ötesine geçme çabasının faydası olmayacaktır. Bu hijyenik tedbirler, uygun biçimde el yıkama, maske kullanımı, eviniz dışındaki ortamlarda virüsün üzerinde yaşama olanağı bulunan yüzeylere dokunmama gayreti ve eğer dokunulmuşsa elleri yüze sürmeden yıkama, kendi evinize döndüğünüzde virüsün üzerinde barınabileceği giysileri değiştirme, dışardaki insanlarla aranıza 1,5-2 metre arasında fiziksel mesafe koyma, hapşırırken ve öksürürken yüzünüzü kapatma, kullandığınız peçeteyi kapalı bir çöp kutusuna atma, dışarıya taşıdığınız cep telefonlarını uygun biçimde temizleme ve dışarıdan evinize getirdiğiniz ya da servis edilen siparişlerinizle ilgili hijyenik tedbirlere uyulması ile sınırlıdır.
Düşüncelerinizi durdurmaya çalışmak yerine onlara verdiğiniz tepkileri durdurabilirsiniz. Düşünceleri durdurmaya çalışmak hem gereksiz hem de zaten imkansızdır. Ancak düşünceye verdiğiniz tepkileri kontrol edebilirsiniz. Belki başkalarının kararlarını, okulların kapanmasını, çalışma koşullarının değişmesini, seyahat olanaklarınızın sınırlanmasını, sokağa çıkma yasaklarını ve geçen zamanı kontrol edemezsiniz, ancak sosyal medyada geçirdiğiniz zamanı belirlemek, sağlıklı biçimde yeme ve uyuma alışkanlıkları oluşturmak, egzersiz yapmak, sevdiklerinizi aramak, ihtiyacı olanlara yardımcı olmak, sokak hayvanları gibi diğer canlıların ihtiyaçlarına daha duyarlı davranmak sizin kontrolünüzdedir.
Kaygınız arttığında yapmakta olduğunuz işi bırakıp iç sesinizin size ne dediğini dinleyin. Sonra iç sesinizin söylediği şeyin bir düşüncemi yoksa bir gerçek mi olduğunun ayrımını yapın. Düşüncelerle gerçeği ayırdedip düşünceye gerçeğe verir gibi tepkiler vermemeyi öğrenmek bir farkındalıktır. Bir gün içinde binlerce düşüncenin akla geldiğini, ancak binlerce düşüncenin yalnızca birkaç tanesinin ertesi gün aklınızda kaldığını ve kalanların ise üzerinde kurduğunuz için gitmesine izin vermediğiniz düşünceler olduğunu biliyor muydunuz? Düşüncelerin gelip geçici olduğunu, düşüncelerin sahibinin siz olduğunuzu ve hepsini sizin ürettiğinizin farkına varmak onlardan korkmamayı kolaylaştırabilir. Siz gökyüzüsünüz düşünceler ise gökyüzünde olan hava değişiklikleri. Bazen yağmur yağacaktır, ancak gökkuşağını görmek sadece yağmuru göze almakla mümkün olabilir. Düşünceler geçici siz kalıcısınız. Düşünce özgürlüğüne inanıyor iseniz düşüncelerinizi kontrol etmek yerine onlara özgürlük verip tepki vermemeyi öğrenebilirsiniz.
Günlük aktivitelerinizi ve sosyal bağlarınızı azaltmak, kaygı ve çökkünlük duygularınızı arttırabilir. Gün içinde yaptığınız aktiviteleri arttırabilir, dostlarınızı arayabilir, aramayı ihmal ettiklerinizle bağlarınızı güçlendirebilirsiniz. Aktivite planlaması yaparken aktivitelerinizi bir önemlilik sırası içine koyabilir, gün sonunda neleri yaptığınızı, neleri ise ihmal ettiğinizi görüp ihmal ettiklerinizi hayatınıza daha çok sokabilmenin yollarını arayabilirsiniz.
Elimizdeki imkanlarımız için, en azından halen sağlıklı bir yaşamımız olduğu için minnet ve şükran duyarak yaşayabilmek daha farkındalıklı ve şefkatli olabilmeyi sağlar. Minnet ve şükran değerli ve anlamlı bir yaşamımız olduğunu görebilmeyi, yaşamın yalnızca iyiyi hissetmekle ilgili olmadığını anlamayı kolaylaştırabilir.
Geçmiş yıllarda çok kaygılandığınız ve eğer gerçekleşirse mahvolurum dediğiniz kaç şeyin sizi mahvettiğini hatırlayın. Muhtemelen kaygılandığınız birçok şeyin gerçekleşmediğini gerçekleşenlerin de size iyi bir öğretmen olduğunu fark edeceksiniz.
Çeşitli sağlıklı nefes alma, gevşeme ve meditasyon tekniklerinden yararlanabilirsiniz. Böylelikle bedeniniz yanı sıra zihninizi de dinginleştirebilirsiniz.
9. Belirsizliği tolere etmeyi hatta onunla barışık yaşamayı öğrenin: Belirsizlik insan yaşamının kaçınılmazlarından biridir. Belirsizliği bir tehlike gibi algılamak yerine onunla daha barışık yaşamayı öğrenmek belirsizliğin kabulünü kolaylaştırabilir. İnsan yaşamının 4 temel değişmez gerçeği değişim, belirsizlik, ayrılık ve ölümdür. Ölümü kucaklamakta zorlanan insan, en azından kaçınılmaz değişim ve belirsizliği kucaklayabilir. İnsanın mutluluğu ve özgürlüğü kontrol edemediklerinin dışında kalan yaşamlarıyla belirlenir. Gelecekle ilgili endişeleriniz kontrol etme gücünüzün dışındakilerle ilgili ise onları protesto etmek yerine olduğu gibi kabullenmek daha işlevsel olacaktır. Bizi endişelendiren şeylerin çoğu beklentilerimizin dışında gerçekleşebilecek yaşantılarla ilgilidir. Varoluşsal bir mükemmelliyetçilik beklentisi içinde olan insan, beklentileri ile uyumlu bir yaşam ister. Her şeyin kendi istediği şekilde gelişmesini bekler. Beklentilerine uymayan bir gelişme olursa kızar, hatta protesto eder. Bu alacaklı gibi yaşamaktır. Kendini alacaklı, dünyayı borçlu gibi algılayarak yaşayan insanlar, tüm alacaklılar gibi mutsuz ölürler. Varoluşsal mükemmelliyetçilikten arınmak, ancak yaşantıları beklentiye göre ayarlamaya çalışmaktan vazgeçip beklentileri yaşanan gerçeğe göre düzenleyebilmekle mümkün olabilir.
Düşüncelerinizle kurduğunuz ilişkinin daha sağlıklı olabilmesi ve belirsizlikle daha barışık bir yaşam sürdürebilmeniz dileklerimle.